Aile-İçi Şiddet Ve Çocuk
Aile içi şiddet ile genel olarak anlatılmak istenen, kendini aile olarak tanımlamış bir grup içerisinde, zorlamak, aşağılamak, cezalandırmak, güç göstermek, öfke-gerginlik boşaltmak amacıyla eşlerden birine yöneltilen her türlü şiddet davranışıdır.
Eşler arasındaki şiddet, üç şekilde karşımıza çıkar;
Fiziksel şiddet: Fiziksel olarak ağrı-zarar veren veya verebilecek her türlü davranış.
Duygusal şiddet: Sürekli aşağılayıcı sözler söylemek, isimler takmak, yeterli para
vermemek, arkadaşlarını, ailesini görmesini engellemek, yapmak istediği şeylere zorlamak, çocuklarından ayırmakla tehdit etmek gibi bir çok davranışı içerir. Ayrıca, yardıma muhtaç durumunda veya hasta kişiye yeterli desteği sağlamamak ve geldiği toplumsal sınıfını aşağılamak da bir istismardır.
Cinsel şiddet: Bir kişiyi, istemediği zaman ve şekilde cinsel ilişkiye zorlamak; gebelik veya seksüel yolla bulaşan hastalıklara karşı korunmasına engel olmak gibi cinsel davranışlar bu başlık altında toplanabilir.
Kurbanın hayatını tehlikeye soktuğu için, fiziksel şiddet, aile içi şiddetin en ciddi formu olarak düşünülür ancak diğer şiddet davranışlarıda hafife alınmamalıdır. Çünkü, diğer şiddet biçimleri çoğu zaman, fiziksel şiddetin habercisidir. Ayrıca, birçok uzman, duygusal şiddetin fiziksel şiddetten daha uzun süreli etkilerinin olacağına inanmakta ve sürekli aşağılanan, aptal, çirkin, değersiz olduğu söylenen kişinin zamanla bunları içselleştirebileceğini ve kendi kendini de böyle görmeye başlayabileceğini vurgulamaktadır. Böylece, duygusal şiddetin, istismarcının konumunu sürdürmesini kolaylaştıracağı açıktır. Çünkü kadın, durumunu değiştirmeyi veya bu kötü ortamdan uzaklaşmayı beceremediğini düşünerek iyice pasifleşir.
İstismar çoğu zaman, erkeğin kadını sürekli olarak aşağılaması ve eleştirmesi ile başlamaktadır. Erkek, gittikçe arttırmaya çalıştığı kadının çevreden izolasyonunu kıskançlıkla gerekçelendirir. Sözlü istismarın şiddeti gün geçtikçe artar. Erkek kadına sürekli, aptal, değersiz, kötü giden her şeyden onun sorumlu olduğunu tekrarlar durur. Bu, fiziksel istismardan önceki basamaktır.Bu dönemde kadın kendine güvenini kaybetmiş, karamsarlığa düşmüştür. Kendinde bu rahatsız edici ortamdan uzaklaşacak gücü bulamamaktadır.
Dr. Walker’a göre aile içi şiddetin yaşandığı evlerde birbirinin ardı sıra devam eden üç farklı faz vardır. Buna göre, ilk dönemde gerilim giderek artar ve kadın durumun daha da kötüleşmesini engellemek amacıyla erkeği sinirlendirmemeye, isteklerini yerine getirmeye çalışır. Bu uysal tavır, erkeğe güçlü ve istediği şekilde davranmaya hakkı olduğunu düşündürür. Bu dönem her ilişkide farklı olmak üzere, birkaç gün veya yıl sürebilir. İkinci dönemde, erkek saldırganlaşır ve kadını mantıksız birçok nedenden dolayı hırpalar. Bunun ardından gelen erkeğin pişmanlık dönemidir; özür diler tekrarlamayacağına, değişeceğine dair sözler verir. Bu döngü birçok kadının kendilerini döven erkeklerle yaşamaya devam ettiğini açıklamaktadır. Kadın, partnerinin değişeceğine ve bunun gerçekten son olduğuna inanmak isteyecektir ama uzmanlar bu tür ilişkilerin çok nadiren kendi kendine düzelebileceğini söylemektedirler.
İstismarcı ve şiddet uygulayan erkeklerle ilgili yapılan çalışmalarda bu erkeklerin göründüklerinin aksine çok zayıf, kolay yaralanabilir ve bağımlı olduklarını göstermiştir. Terk edilmekten, partnerini kaybetmekten çok korkmaktadırlar. Aşırı kıskançtırlar. Araştırmacılar, istismarcı erkeklerin ev dışı yaşamlarındaki ilişkilerinde bir problemleri yokmuş gibi görünmesine rağmen, temel sosyal beceri eksiklikleri olduğunu ortaya koymuşlardır.
Hala birçok kişi tarafından kabul gören bir düşünce de, stresin erkeklerin şiddet içeren davranışlarda bulunmalarına neden olduğudur. İşsizlik, maddi sıkıntılar, duygusal karışıklıklar gibi zor durumların aile içi şiddet için kolaylaştırıcı faktörler olduğu yadsınamazsa da, sadece stresin bir erkeği istismarcı bir eşe döndüremeyeceği, aynı problemleri yaşayan ama eşlerini dövmeyen binlerce erkeğin de olduğu göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir.
Aile İçi Şiddetin Çocuklar Üzerindeki Etkileri
Aile içi şiddet sonucu kalıcı zararlar görenler sadece kadınlar değildir. Şiddet içeren davranışların yaşandığı evlerde büyüyen çocuklar, anne karnından erişkinliklerine kadar, doğrudan hedef olmasalar bile, ciddi olarak etkilenmektedirler.
Annelerinin maruz kaldığı şiddete tanıklık eden çocuklar, iki-üç kat daha fazla istismar riski altındadır. Uzmanlar, bu ortamda yetişen çocukların vücut dirençlerinin düşük, kendine güvenlerinin az, impuls kontrollerinin zayıf, uzun süreli uyku bozuklukları olabildiğini vurgulamaktadırlar.
Ayrıca şiddete tanık olmanın getirdiği sonuçlar kız ve erkek çocuklarda farklılık gösterebilir. Ailede yaşanan olaylardan, erkek çocuklar, erkeklerin kadınlara istedikleri gibi davranmaya hakları olduğu, kızlar ise kadınların istismarcı davranışlara katlanmaları gerektiği sonucunu çıkarmaktadırlar. Aile içi şiddetin, çocuklar üzerindeki en büyük etkisi, çocukların ailede işlerin böyle yürüdüğüne inanmalarıdır. Bu çocukların, geleceğin şiddet kurbanları veya istismarcıları olma ihtimalleri daha fazladır. Babasının annesine uyguladığı şiddete tanıklık eden erkek çocuk, kadınlara şiddet uygulamanın normal bir davranış biçimi olduğunu öğrenecektir. Ayrıca, bu çocuklar yaşamlarındaki her tür problemin, zıtlaşmanın çözümünü şiddetle sağlamaya çalışacaktır. Şiddet içeren evlerde büyüyen gençler, madde kullanımı, intihar ve evden kaçmalar açısından büyük risk altındadırlar.
Bir yorum yazın!